Giriş
Modern zamanlarda insanın en büyük ihtirasının, tutkusunun ne olduğunu düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey sahip olma, her şeyi ele geçirme, sınırsızca biriktirme olacaktır herhalde. Sahip olmaya çalıştığımız, ele geçirmek için dehşet bir çabanın içine girdiğimiz şeyler yaşamımızı günden güne kötüleştiriyor. Görünürde hayatın mekanik işleyişi bizi, kendi kendimizi yok etmeye ayarlı bir mekanizma haline getiriyor. Her birimiz birer makineyiz adeta. Dur durak bilmeyen, sınırları bulanıklaşmış, menzilini yitirmiş…
Her geçen gün insanlığımızın yerini, içimizden boşanıp giden âdemoğlunun yerini hırsla, ihtirasla programlanmış makineler alıyor. Ne yaparsak yapalım doymayan, doyurulmayan bir canavar besliyoruz içimizde… Malın, mülkün, şanın şöhretin şaha kalktığı… Ne kadar da doyumsuzlaştı insan. Ve ne çok yalnızlaştı. Ne çok kayboldu kendinde. Kendinden başkasını düşünmez oldu insan. Etrafımızdaki kalabalığa rağmen yalnızız, ördüğümüz kalın surlara rağmen ruhumuz çok naif, kırılgan... En ufak bir rüzgârda savrulacak gibi. Ruhunu ihmal eden insanın geldiği nokta psikolojik rahatsızlık. Dilimize pelesenk etmemize rağmen en çok ihtiyacını hissettiğimiz şey sevgi.
Yaşadığımız zamanların göze çarpan en başat niteliği eğitimsizliktir. Eğitimin hayatımıza getireceği dengeye muhtacız. Yani fıtratın dengesi… Bu dengeden mahrumuz. Zenginlik, hırs, başarı, kariyer, prestij… İnsanlığın en büyük kâbusları. Eğitim kurumları bizi kodlayarak dönüştürüyor. Başarı mitine, kazanma putuna, prestij tanrısına en çok ta çocuklar kurban olarak sunuluyor. Kariyer uğruna, başarı uğruna onların mutluluklarına mani olunuyor. Bir yarış atı gibi koşturuluyor çocuklarımız. Her şeye sahip olma, çevremizdekileri hayat yarışında egale etme kamburunu sırtımızda taşıyoruz. Çocuklarımızı bu cendereden kurtaracak bir eğitim modelini gündemimize taşımalıyız.
Eğitim nedir?
Eğitim yaşam boyu süren plânlanmamış bir süreci ifade eder. Beşikten mezara kadar ilim talep edilmesi konusunda uyarılmamız bu yüzden önemlidir.
Birbirinin aynısı olan iki insan bulunmaz; insan orijinal bir varlıktır yedeği yoktur. Her insanın eğitimi da orijinal olmalıdır Onun için eğitim karekter eğitimi şekilde düzenlenmelidir. Halbuki bugün kariyer Merkezi bir eğitim anlayışını öncelemiş bulunuyoruz.
Modern eğitim sistemi insanın zihnini aklını gönlünü ve nefsini terbiye etme yerine onu insanın kurdu olarak yetiştirmektedir. Doğuştan biricik, türünün tek örneği olan bireylere bir yığın gibi davranma sistemin açmazları arasındadır. Her birimizin doğru ve akıllıca gördüğü hayatı yaşama hakkının olduğunu kabullenmeliyiz.
Önceleri eğitim bilinç, kabiliyet ve zihin gibi kavramlarla ifade edilirken insanın kamil olması için bir araç olarak kullanılırken şimdilerde toplumsal alanın önemini vurgulayan kültürleşme, ideoloji, siyasal iktidar ve toplumsal sınıf gibi kavramlar eğitimin ayrılmazı olarak görülüyor. Böylece eğitimin hedefinin değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. Eğitim daha çok kişinin kendi iç dünyasını düzenleyen bir araç olmaktan küresel sermayenin çarklarını yağlayan bir yağdanlığa dönüştürüldü.
Her hayatın derinlerinde, bize gerçeklerle randevumuz olduğunu hatırlatan, ikaz eden bir içsel saatin tik takları duyuluyor; yapılacak gerçek işlerle, öğrenilecek gerçek becerilerle, verilecek gerçek savaşlarla, alınacak gerçek risklerle, güreş tutulacak gerçek fikirlerle bir randevu…
Okullar eğitimi sertifikayla paketleyip sunmakta ısrarlı olduklarından, okullaşma suretiyle ne eğitimde ne de adalette bir gelişme kaydedilebilmektedir. Para kazanmaya duyulan doyumsuz arzu eğitim sisteminin insana aşıladığı bir mikrop gibi vücudumuzu etkisi altına alıyor, zihinsel bir hastalık olan bu durum arızalı insanları topluma pompalıyor.
Modernizm anlayışı ile birlikte ortaya çıkan “ulusal devlet” anlayışı kendi çıkarları doğrultusunda ortak bir kültüre sahip bireylere ihtiyaç duymuştur. Bu durumun sonucu olarak eğitim, devlet erkinin etkisi altına girmiştir. Daha çok insanı önceleyen eğitim alanına sekülerleşme hâkim olmaya başlamıştır. Eğitimin yapılanmasında ve örgütlenmesinde radikal değişimlere ve gelişmeler olmuştur. Eğitim insanın kendini geliştiren entelektüel bir araç olmaktan çıkarılarak geçim kapısı haline dönüştürülmüştür.
Eğitim üzerine çok söz söylendiği hepimizin malumu. Birçok tarifi de var. Ben yeni bir tarif eklemeyeceğim; var olanlardan bir şeyler aktaracağım. Eğitim: Toplum yaşayışında yer edinmek için edinilen bilgi, beceri ve anlayışlara denir. Eğitim geniş anlamda, bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir. Kısaca “istenilen davranışları kazanma ve geliştirme süreci” olarak da anlaşılabilir.
Bunun yanı sıra eğitimin tanımı felsefi görüşlere göre de farklılık göstermektedir. İdealizmde eğitim insanın bilinçli ve özgür bir şekilde Tanrı’ya ulaşma çabasıdır. Realizme göre ise yeni nesillere kültürel mirası aktarma ve onları sosyalleştirme süreci eğitimin temel amacıdır. Pragmatik eğitim bireyi yaşantılar inşa ederek yetiştirme sürecidir. Marksizmde eğitim insanı çok yönlü eğitmek ve doğayı denetleyip, değiştirerek üretimde bulunacak şekilde yetiştirmektir. Natüralizme göre eğitim ise kişinin doğal olgunlaşmasını sağlama ve arttırma sürecidir (Türk Eğitim Sisteminin Felsefi Temelleri Eğitim Sosyolojisi ve Felsefesi Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını No: 973, 2008.). Sanal sözlük Wikipedia eğitimi şöyle tanımlamış: Eğitim; okullar, kurslar ve üniversiteler vasıtasıyla bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesi.
Eğitimi her ne şekilde tarif edersek edelim sonuçta insanın kendini geliştirmesi olarak çıkıyor karşımıza. İyi insan kimdir? Bu soruya cevap bulduğumuzda eğitimin problemlerini de büyük ölçüde halletmiş oluruz. İyi insan şahsiyetli insandır diyebilir miyiz? Şahsiyet sahibi insan çevresini ve kendisini anlayabilen, üretebilen ve faydalı olabilen insandır.
Şimdi bizim kültür kodlarımızdan verilerle bu cümleleri anlamaya çalışalım. “Kendini bilen Rabbini bilir” sözü insanın kendisini bilmesinin varlık âlemini iyi anlamasını ve bulunduğu konumu belirlemesini sağlar. Demek oluyor ki kendi konumumuzun farkında olmak işin ilk basamağını oluşturuyor. İkinci olarak yaratılanlara faydalı olmak. Hadisi Şerifte şöyle buyrulmuştur: “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır.”
İnsanın bu iki haslete sahip olması şahsiyet sahibi olmasından geçiyor. Şahsiyet fikri bir bütünlüğü ve duruşu ifade eder. Tecezzi, yani parçalanma kabul etmez, ahenk ve bütünlük arzeder. Şahsiyet, insanın insanlığının farkında olma durumudur.
İnsan olmanın idrakine varamamış, sorumluluk duygusunu yerine getiremeyen, bayağı şeylere dalan, hırs, tamah ve egoizmin tuzağına kapılmış insan şahsiyet sahibi olamaz. Şahsiyet sahibi insan egoizmden uzak diğerkâm olan bilgi ve tecrübesini insanlığın yararına kullanan insandır.
Günümüzde hızlı hayat akışı, medyanın etkisi, ailenin devreden çıkarak pasif konuma düşmesi şahsiyetli insan yetiştirme konusunda engeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyleyse iş eğitim kadrolarına düşmektedir. Nurettin Topçunun dediği gibi ailelerimiz bedenimizin sahibidir; devlet ise ruhlarımızın. Ruh eğitiminin sorumlusu da haliyle devlet olacaktır.
Eğitim, “tabula rasa” olarak dünyaya gelen insanın yaratılışına uygun olarak donanımlı hale getirilmesi olarak kabul edilebilir. Peygamberimizin her çocuğun İslam fıtratı üzerine doğduğunu bildiren hadisi şerifi bize önemli vazifeler yüklemektedir.
Kendisine faydalı olduğu kadar insanlığa da faydalı olacak şahsiyetler yetiştirmek eğitimin temel hedefi olmalıdır. İslam literatüründe buna “insan-ı kâmil” deniliyor. Kendine karşı sorumlu olan insanı kâmil, dünyanın en ücra köşesindeki insana, hayvana ve tabiata karşı da sorumludur. Bu sorumluluk duygusunu aşılayan süreç eğitim sürecidir.
Yorum Yazın
Facebook Yorum